Latest Apps and Games
thumbnail

Zyra | Dikenli Cazibe


Download
Ölmekte olan bitki Zyra, kaderinin dizginlerini eline alma arzusuyla, hayata baştan başlamak için bilincini bir insan vücuduna aktardı. O ve türdeşleri yüzyıllar önce Kumungu Ormanı'nda sarmaşık dallarını ve dikenlerini kullanarak egemenlik kurmuş, bölgelerine ayak basan her hayvanı yemişlerdi. Yıllar geçtikçe, hayvan nüfusunun soyu tükenmeye başladı. Yiyecek gitgide azaldı. Son türdeşleri solup giderken, Zyra'nın elinden tek gelen çaresizce durmaktı. Tek başına öleceğini düşünmeye başlamıştı ki dikkatsiz bir büyücünün gelişiyle kurtuluş fırsatı çıktı.

Zyra yıllardır ilk kez bir yaratığın kendisine bu kadar yaklaştığını hissediyordu. Açlık onu büyücüye itiyordu ama daha derinlerde onu zorlayan başka bir içgüdü de vardı. Kadını dikenleriyle kolayca sardı. Fakat bu son yemeğinin tadını çıkarırken, zihnini yabancı anılar işgal etti. İnsanlarla hayvanların yaşadığı kocaman taş ve metal ormanları gördü. Dallarından kuvvetli bir sihir akarken, hayatta kalmak için güzel fakat riskli bir plan yaptı. Kadının hatıralarını kullanarak, yeni elde ettiği sihri insan şeklinde bir beden yapmaya yöneltti. Kendisini nasıl bir dünyanın beklediğini bilmiyordu; ama kaybedecek bir şeyi yoktu. Zyra gözlerini açtığında, parmaklarının ucunda hazır bekleyen ham güçle kendinden geçti. Ancak bir zamanlar kendisi olan bitkinin solmuş kalıntılarını görünce ne kadar savunmasız kaldığını anladı. Gövdesi ölürse geri çekilebileceği bir dallar ağı, onu yeniden büyütebilecek kökü yoktu; ama gerçek anlamda yaşadığını hissediyordu. Dünyayı ilk defa hayvanların gördüğü gibi gördü ve kötü kötü gülümsedi. Yeniden doğmuştu ve artık çok daha uzağa erişebiliyordu.

”Gülü seven, dikenine katlanır.”
--Zyra
thumbnail

Warwick | Kan Avcısı


Download
Warwick bir zamanlar, en korkunç bilimsel araştırmalar için insan denek bulabilme becerisinden dolayı saygı gören bir adamdı. Hırsı fiziksel sınırlarını aştığında, durdurulamaz bir insan avcısına dönüşmek için tehlikeli bir iksir içti. Ama yeni gücünün ağır bir bedeli vardı.

Warwick değişiminden önce, Zaun'da insan denekler bulan bir ''tedarikçi'' olarak çalışıyordu. Kurnazca yöntemleri ve acımasızlığa varan kararlılığıyla ünlüydü. İnsanlar ona korku ve saygı karışımı bir temkinle yaklaşırdı. Ünü arttıkça, gelen talepler de arttı. Müşterileri hem daha ender ve tehlikeli örnekler ısmarlıyor, hem de daha çabuk getirilmelerini istiyordu. Warwick'in talepleri karşılayabilmek için sınırlı insan vücudunu aşan bir güce ihtiyacı vardı. Eski dostu Singed, ona çok güçlü bir formül geliştirdi. Yapmak için gereken malzemelerden üçü çok önemliydi: Gölge Adalar gümüşü, Balefire dev kurt dişi ve ilahi bir varlığın kanı. Warwick ilk ikisini kolayca buldu ama, üçüncüsü çok daha zor olacağa benziyordu. Yıldızların çocuğu olduğuna inanılan Soraka adında bir yaratığı tuzağa düşürmek için Ionia'ya gitti; ama Soraka planını fark edip onu güçlü büyüleriyle kovaladı. Bu başarısızlığı kaldıramayan Warwick, Singed'in yanına sakat ve hiddet dolu bir halde döndü. Kimyagerin henüz bitirmediği iksiri istedi. Singed iksiri içerse ne olacağını bilemediğini söyleyerek onu uyardı. Warwick arkadaşının uyarısına kulak asmadı. İksir onu hem kurt hem insan bir canlıya çevirdi, ham kuvvet ve daha keskin duyular verdi. Çok memnun kalan Warwick, hemen yeni gücünü sınamaya başladı. İçgüdüleri gün geçtikçe keskinleşti ama insan tarafı da bir o kadar köreldi. Kontrolünü yitirdiğini hissedebiliyordu: Avını hep ele geçirebildiği halde, canlı getirmeyi genellikle beceremiyordu. Şimdi, zihni hayvansı içgüdülere tamamen teslim olmadan önce dönüşümünü stabilize edebilmek için Soraka'nın kanını almaya çalışıyor.

''İçimizdeki canavar sonunda hepimizi ele geçirir.''
-- Warwick
thumbnail

Rumble | Mekanize Bela


Download
Rumble, yordle'lar arasında bile en çelimsiz olanıydı. Böyle olunca, kendisine sataşılmasına alışmıştı. Hayatta kalabilmek için yaşıtlarından daha kavgacı ve daha becerikli olmalıydı. Çabuk öfkelenen bir kişilik ve sinirlendiği kim olursa olsun onunla ödeşme huyu geliştirdi. Bu yüzden epey yalnız kaldı ama umrunda değildi. Makinelerin arkadaşlığını yeğliyor, onlarla uğraşmayı seviyor ve kendisine sıklıkla hurdalığı karıştırırken rastlanabiliyordu. Çok iyi bir teknisyen olacağı belliydi. Öğretmenleri ona Piltover'daki Yordle Bilim ve Gelişim Akademisi'ne kaydolmasını, orada rahatlıkla Heimerdinger'in hamiliğine girip saygı görebileceğini söylediler. Ama Rumble gitmeyi reddetti. Heimerdinger'la iş arkadaşlarının “davayı sattığına”, onlar insanlara üstün yordle teknolojisini sadece aferin alma karşılığında verirken insanların yordle'larla her fırsatta dalga geçmeye devam ettiklerine inanıyordu. Yordle Akademisi'nden mezun olan bir grup insan, gemiye binip akıl hocalarının doğup büyüdüğü yeri ziyarete geldiğinde, Rumble onlarla (lafın gelişi) yüz yüze görüşmenin cazibesine dayanamadı. İnsanlara sadece şöyle iyice bir bakmak istiyordu. Ama dört saatten ve birkaç okkalı laftan sonra, evine yaralar, bereler ve çürükler içinde döndü. Kulağında, Heimerdinger gibi “aydın” yordle'ları nasıl da utandırdığına dair sözler çınlıyordu. Ertesi sabah tek bir kelime bile etmeden Bandle Şehri'nden çıktı. Aylarca onu gören olmadı. Döndüğünde, tangır tungur eden mekanik bir garabeti kontrol ediyordu. O şeyi, şaşkınlıktan dili tutulmuş halkın bakışları arasında şehrin merkezine yürüttü ve orada, yordle teknolojisinin neler başarabileceğini yabancı bir sancak altına saklanmadan dünyaya göstermek için League of Legends'a (Efsaneler Ligi) katılacağını duyurdu.

''Iyy, yüzünü zırhımdan kazımak çok zamanımı alacak!''
-- Rumble
thumbnail

Nautilus | Derinliklerin Devi


Download
Nautilus bir zamanlar, Savaş Enstitüsü tarafından Muhafız Denizi'nin bilinmeyen noktalarını araştırmak için tutulmuş bir denizciydi. Bu keşif gezisi onu ve ekibini bilinmeyen suların açıklarına, okyanusun canlı mavi renginin yerini siyah ve hiçbirinin tanımlayamadığı bir balçığa bıraktığı bir noktaya getirdi. Görevleri buldukları her yeni şeyi araştırmak olsa da, gemide Nautilus dışında kimse bu karanlık maddenin içine girmek istemiyordu. Nautilus'un hantal dalgıç giysisini giyip geminin küpeştesine çıkmasından saniyeler sonra, çamurlu suda gezinen bir şey onu yakaladı. Can havliyle gemiye tutundu ama aşağıdaki şey onu şiddetle çekerken tüm gemiyi salladı. Diğer denizciler korktular ve feci bir karar verdiler. Nautilus gözlerinin içine bakıp yardım dilenirken, küpeşteyi tutan elini zorla çektirdiler. Denizci mürekkebe yuvarlandı ve geminin çıpasına can havliyle boşu boşuna tutundu. Karanlık kollar onu sararken, uzaklaşan gemisinin silikleşen siluetini izlemekten başka hiçbir şey yapamadı. Sonra her yer karardı.

Nautilus uyandığında, artık farklı bir...şeydi. Kocaman demir giysi, içeride nasıl korkunç bir gerçek varsa onu gizleyen tek parça bir kabuğa dönüşmüştü. Hatıraları bulanık ve belirsizdi; ancak bir şeyi açıkça hatırlıyordu: bu gün görmez derinliklerde, bir başına ölmeye terk edilmişti. Elleri hâlâ, onu ölüme mahkum eden denizcilerin çıpasını kavrıyordu. Başka bir amacı olmadığından, zar zor yürüyerek -yüzemeyecek, koşamayacak kadar ağırdı- bu ipucunun peşine düştü. Geçen zamanı da, nereye gittiğini de bilmeden, sonsuz bir rüyada gibi dolanıyordu. Bilgewater kıyılarına geldiğinde, eski kimliğine ilişkin herhangi bir iz bulamamıştı. Evi yoktu, ailesi yoktu, geri dönebileceği bir hayatı yoktu. Dehşete kapılan denizciler, hikâyesini duyunca onu Enstitü'ye yönlendirdiler; ama sihirdarlar yolculuğu için tuttukları diğer denizcilerin isimlerini vermeyi reddettiler. Bu esnada Nautilius League of Legends'ı (Efsaneler Ligi) öğrenmişti. Lig'i, zamanını ve hayatını yitirmesinden sorumlu olanları bulmak ve cezalandırmak için bir fırsat olarak gördü.

''Mutlak karanlık sizi yutunca, geriye bir tek ilerlemek kalır.''
-- Nautilus
thumbnail

Miss Fortune | Ödül Avcısı


Download
Runeterra'nın vahşi sularına göğüs gerenlere göre, kendine bir gemi alıp mürettebat kurmak en büyük başarıdır. Bilgewater'da büyük saygı gören (bazılarına göre efsanevi) ödül avcısı Sarah Fortune, bu başarıyı on altıncı doğum gününden hemen sonra elde etmeyi bilmiş ve özel sorunların çözümünde ilk başvurulacak kadın olarak tanınmıştır. Dişilik cazibesi ve meşhur çifte tabancaları ''Şok”la “Dehşet”i kullanma becerisi karşısında zor ya da tehlikeli bir av kalmaz. Başarısı ona kendi gemisini yasal yollardan alma olanağı verdi... tabii ki biraz cilvelenerek pazarlık etmesi de gerekti. Ama Miss Fortune hep böyle talihli değildi. Küçüklüğünde, Mavi Ateş Adası'nın kuzey sahillerindeki memleketinin ufkunu ticaret gemileri doldurmaya başlamıştı. Ticaret yolları korsanları getirdi ve bölge sakinleri kısa bir sürede kendilerini yağma çılgınlığına kapılmış buldular.

Bir gün, küçük Sarah eve döndüğünde silah sesleri ve çığlıklar duydu. Ön kapı zorla açılmıştı, içerde ise annesi bir kan gölünün ortasında yatıyordu. O anda kafasına inen ani bir darbe onu da katledilmiş annesinin yanına düşürdü. Hatırlayabildiği tek şey ona saldıran kişinin kırmızı gözleriydi, çünkü yüzü bir bandanayla gizlenmişti. Miss Fortune korsanlara hiç güvenmez ve kendisini sürekli adı kötüye çıkmış Gangplank (onun cazibesine karşı koyabilen tek kaptan) ile Bilgewater politikasının aldığı yön hakkında didişirken bulur. Amaçları tüm Bilgewater halkını birleştirerek onları güçlü ve bağımsız bir toplum haline getirmek ve annesini öldüren korsanı bulmaktır. Bu yüzden, yetenekleri karşılığında iki amacını da gerçekleştirmesine yardımcı olacak serveti ve nüfuzu toplayabileceği League of Legends'a (Efsaneler Ligi) şampiyon olarak katıldı.
thumbnail

Maokai | Çarpık Treant


Download
Maokai bir zamanlar, cennet gibi bir ormanda yaşayan bir doğa ruhuydu. Ama insanların kibiri yüzünden, bu hayat sona erdi. Artık; eski halinin, yaşam ve ölümün doğal döngüsüne kafa tutan kara büyülerle çarpılmış, kararmış bir gölgesi. Hiç istemediği bir güçle bütünleşen bu heybetli treant, doğanın intikamcı bir afeti haline geldi. Gölge Adalar’ı eski haline getirecek bir yol arayarak Valoran’ı gezen Maokai, karşısına çıkan düşmanları büyüyle ve çelik gibi dallarıyla parça parça ediyor.

Gölge Adalar ölümün hüküm sürdüğü bir ülke haline gelmeden önce çok güzeldi, capcanlı bir doğal yaşamı vardı. En güzel yöresiyse, yemyeşil ağaçların, yüzlerce çeşit canlının ve ruhların yaşadığı kutsal ormandı. Gölge Adalar'ın kralı büyücülerine yaşamla ölümü ayıran duvarı yıkmalarını emrettiğinde, büyücüler bu emri yerine getirebilmek için kutsal ormanın gücünü sömürdüler.

Büyücüler, ritüelleriyle yaşam döngüsünü bozmayı ve kontrol etmeyi rüyalarında bile göremeyecekleri güçleri dünyaya salmayı başardılar. Gölge Adalar'daki tüm yaratıkların canı yavaş yavaş çekilmeye başladı. Ulu ağaçlar kuru kütüklere, insanlar çarpık çurpuk gölgelere, orman ruhlarıysa aldatan hayaletlere dönüşmeye başladı. Kutsal ormanın en güçlü ruhu olan Maokai, dünyasının gözleri önünde çürüyüp yıkılışını dehşet içinde seyretti. Menfur enerjiler Maokai’ı alt etmeye başlayınca, bu yüce ruh da yaşadığı yerin hayat enerjisinden kalanları korumak için aklına gelen son çareye başvurdu. Uzanabildikleri her şeyi aç pençeleriyle parçalayan yaşayan ölüler git gide yaklaşırken; ormanın ruhsal gücünün merkezinde bulunan yaşlı meşe ağacına giren Maokai, adaların öz enerjisini toplayıp ağaçta yoğunlaştırdı. Sınırsız büyüyle güçlenen Maokai tam olarak yozlaşmadı ama hasar almadan da kurtulamadı.

Hem yaşamın hem de ölümün özütleriyle dolan Maokai, ağaçla bütünleşti ve çarpık bir garabet haline geldi. Yüzyıllarca, acı ve pişmanlıktan başka yoldaş bilmedi. Bildiği ve sevdiği her şeyin yok oluşuna gözyaşı dökerken, dalları ağırlaşıp eğildi. Yuvasını mahveden düşüncesiz büyücülere öfkelendiğinde, kökleri topraktan fırladı. Ama henüz her şey bitmemişti. Maokai, Gölge Adalar'da kalan son yaşam kıvılcımını ve onunla beraber, hayatın adaya dönüş umudunu kurtarabilmişti.

Maokai’ın içindeki hayat özütü, Gölge Adalar’ın eziyet içinde kıvranan hayaletlerini ateşe gelen pervane gibi kendine çekiyordu. Ruh, yaşam tohumunu acımasız hortlaklardan titizlikle koruyordu ama onları sonsuza kadar kovalayamayacağının da farkındaydı. Eskiden yuvası olan bu ölüm ülkesinden kaçmalıydı. Doğanın kendisini yaşayan topraklara götüreceğine güvenerek denize atladı, sürüklenmeyi bekledi. Bu şekilde ölüm güçlerini Gölge Adalar'dan atmayı ve hayatı yeniden filizlendirmeyi umuyordu. .

Maokai --
''Doğanın dengesini bozan, cezasını çeker.''